Özet
Ali Bey zengin bir aileden, yirmi bir, yirmi iki yaşlarında iyi bir eğitim görmüş delikanlıdır. Babası, Ali Bey ile daha çok ilgilenmektedir ve ona çok düşkündür. Babası öldükten sonra Ali Bey, psikolojik sorunlar yaşamıştır ve sosyal hayatı olmaz olmuştur. Annesi de ciğerparesinin bu haline kocasının ölümünden daha çok üzülmüştür.
Annesi, oğlunun hayatını düzeltmek için Çamlıca’ya zorla da olsa götürür ve Ali Bey’de alışkanlık hissi getirmeye başlamıştır. Ali Bey gel zaman, git zaman artık acılarını unutur, sosyal hayatına önem vermeye başlamıştır. Ali Bey, kalemindeki arkadaşlarını toplayarak Çamlıca’ya gezmeye götürür, arkadaşları yoldan geçen kızlara, kadınlara işaret ederler ve cevap alırlar. Ali Bey’de bunu görünce yakınından geçen bir arabaya işaret eder. İşaretine arabanın içindeki kadın karşılık verir ve arkadaşlarından bu işaretin anlamını yani ‘yalnız görüşebiliriz demek olduğunu’ öğrenir. Ali Bey bunu duyunca çok heyecanlanır, Çamlıca’da kadını beklemeye koyulur fakat bu bekleyiş boşunadır çünkü kadın gelmez. Akşam evine geç döner ve annesine ilk yalanını söyler. Ali Bey heyecandan biraz bekledikten sonra araba gözükür ve arabanın yanına koşar adımlarla gider.
Arabadan inen kadın kendisine doğru gelmeye başlar ve orada konuşup tanışırlar. Ali Bey hayatında hep namuslu biriyle birlikte olmak istemiştir fakat Mehpeyker tam tersine namussuz, çirkef, kıskanç bir kadındır. Kadının ne olduğunu bilmeden, onu derin bir aşkla sevmeye başlar ve her hafta onunla buluşmak için Çamlıca’ya gider. Ali Bey kendini çok kaptırarak, işini annesini çok fazla ihmal etmeye, geceleri eve uğramamaya başlar. Ali Bey, Mehpeyker’e evlilik teklifi eder ama Mehpeyker bunu kabul etmez fakat istediği her şeyi yapacağını söyler. Ali Bey, bu sözlerin ne anlama geldiğini anlamaz ve konuşmaları bittikten sonra evine doğru yol almaya başlar.
Ali Bey’in en yakın dostu olan Atıf Bey’ isim vermeden Mehpeykere yaşadığı aşkı onula dertleşir. Bir gün Ali Bey, Atıf Bey ile Çamlıca’da bir saat diliminde sözleşirler. Mehpeyker arabasıyla Çamlıca’da dolaşır ve Atıf Bey’de bunu görür. Bu arada tesadüfen Atıf Bey’in dayısı Mesut Efendi, Mehpeyker’e laf atar ve Ali Bey, Mesut Efendi ile kavga etmek zorunda kalır. Atıf Bey, kavgayı yatıştırır bu olay dolayısıyla, Mehpeyker’in nasıl bir kadın olduğunu ortaya çıkarır. Mehpeyker ‘’istemeyerek bu yola düştüğünü ve suçsuz bir kurban olduğuna’’ Ali Bey’i inandırır.
Bir süre sonra olan biteni öğrenmiş olan annesi, oğlunu kurtarmak için eve genç ve namuslu bir cariye alır. Ali Bey gece ve gündüzlerine Mehpeyker’in yanında geçirmeye devam eder. Bir gün Mehpeyker İstanbul’a inmek, her kötülükte yardımcı olan Abdullah Efendi’ye gitmek zorunda kalır. İstanbul da Abdullah Efendiyi bulamadığı için gecikir ve geceyi İstanbul’da geçirir. Mehpeyker’in yalısında yalnız kalan Ali Bey, olayları başka gözle değerlendirmeye başlar. Küçük bir düşünme sonunda onun eski huylarından vazgeçemediğini anlar ve onunla orda bütün duygularını bitirerek, evine annesinin yanına, Dilaşup’un yanına gider. Fatma Hanım Dilaşup’u tekrar ön plana çıkartır. Tekrar eski Ali Bey, ahlaklı Ali Bey olmak için Dilaşup’la ilgilenir, sonunda evlenmeleri kararlaştırılır.
Mehpeyker Ali Bey’in kendisine gelmediğini görünce bu durumu başkalarından öğrenir. Ali Bey Mehpeyker’in yanına gitmeyince, yüreği intikam arzusuyla dolar. Hem Ali Bey’den hem de sevdiği erkeği elinden alan Dilaşup’dan intikam almaya karar verir. Abdullah Efendi ile birlikte bir plan hazırlar, Dilaşup aleyhinde çeşitli dedikodular uydurur ve bunların Ali Bey’e ulaşmasını sağlar. Ali Bey tereddütte kalır ve o sinirle Dilaşup’a hakaret eder, döver ve hatta evden kovar. Dilaşup’u Mehpeykerin adamlarından biri satın almıştır. Mehpeyker onu kötü yola sürüklemeye çalışır. Dilaşup direnir ve iffetini korumaya çalışır.
Ana oğul sefalete düşerler. Annesi ev eşyasına kadar her şeyini satar. Kira evlerinde oturur ve o yaşta nakış dikiş işleri yaparak geçinmeye çalışır. Ali Bey ise kendini rakıya ve içkiye kaptırarak kendini görmez olur, hastalanır. Oğlunun durumunu öğrenen Fatma Hanım, bir süre sonra hastalanarak ölür.
Ali Bey’e olan kini bir türlü sönmeyen Mahpeyker, Dilaşup gibi, onu da büsbütün mahvetmek kararındadır. Bir tuzak hazırlanır. Ali Bey’i, Üsküdar’da bir bağ evinde düzenlediği bir eğlenceye çağırtacak ve orada bir yolunu bulup yardımcısı Hırvat’a öldürtecektir. Kocasının öldürülüşünü gözleriyle görsün diye Dilaşapu’u da oraya götürür. Kocasını her zaman sevmiş olan, bütün çektiklerine rağmen hâlâ onu seven Dilaşup, bu tuzağı öğrenir. Büyük zorluklar ve tehlikelere rağmen, aleyhindeki kötü hazırlığı kocasına bildirir. Bu habere önce inanmayan Ali Bey, gittiği eğlence evinde durumun gerçekten Dilaşup’un dediği gibi olduğunu öğrenince Dilaşup’un da yardımıyla bir çarşafı ip gibi kullanarak bahçeye atlar, kaçıp kurtulur. Ali Bey’in kurtulmasından son derece mutluluk duyan Dilaşup, onun kaçarken bıraktığı paltosuna sarılarak, yatağına girer. Biraz sonra odaya giren kiralık katil, karanlıkta el yordamıyla bulduğu Dilaşup’u Ali Bey zanneder, elindeki bıçağı kalbine saplar ve onu öldürür.
Öte yandan Ali Bey, karakola gitmiş birkaç polis alarak eve dönmüştür. İçeri girip de Dilaşup’un kanlar içinde cesedini görünce kendini kaybederek, çılgına döner. Tam o sırada, gizli bir bölümden, dudaklarında zalim bir tebessümle Mehpeyker içeri girmektedir. Mehpeyker, olanı biteni gerçek yönüyle anlatır. Ali Bey’in saflığının, tecrübesizliğinin, iradesizliğinin kendilerini bu noktaya getirdiğini ifade eder. Son derece hırslanan Ali Bey, Dilaşup’u öldüren bıçağı alarak Mehpeyker’i öldürür ve yanındaki polislere teslim olur. Dilaşup’un katili Hırvat yakalanır, Abdullah Efendi’ye korkudan inme iner. Dilaşup’u, Ali Bey’in annesinin yanına gömerler. Ali Bey, artık her şeyini, sağlığını, sevdiği kadını, şeref ve haysiyetini, servetini kaybetmiş bir zavallıdır. Bu büyük acıların ağırlığı altında altı ay kadar hapishane köşelerinde sürünür ve bir gün, tam bir hüsran içinde son nefesini verir.
Okuduğumuz Roman: “Son pişmanlık fayda etmez.” atasözü ile son bulur.
BAŞLICA KİŞİLER:
ALİ BEY: Zengin bir ailede yetişmiş, yirmi bir, yirmi iki yaşlarında iyi eğitim görmüş bir delikanlıdır. Eğitimi kadar, terbiyeli ve şefkatli yaklaşımıyla toplumda ilgi çekmektedir. Bu arada yakışıklılığı ve çekiciliği ile Mehpeykeri kendine bağlamıştır. Bab-ı Ali’de katib olarak çalışmaktadır.
MEHPEYKER: Çok zıt bir insan olup kötülükleri ve kıskançlıklarıyla ön plana çıkmıştır. İnsanların çoğuyla beraber olduğu için İstanbul’un yarısı tanımıştır. Güzelliği ile her erkeğe sahip olmaya çalışmaktadır fakat güzelliğinin hiçbir fayda etmeyeceğini görür, bu yüzden şeytani ve çirkef halleriyle de dikkat çeker.
FATMA HANIM: Ali Bey’in annesidir. İyi eğitim görmemiş ancak kazandığı tecrübeler ile pek çok gerçekleri öğrenmiş bir kadındır. Kocasının ölümünden sonra üzüntülerini içine atmıştır ve oğluna bakmakla hükümlüdür. Tek isteği oğlunun mürüvvetini görmek ister fakat göremez.
ATIF BEY: Ali Bey gibi iyi eğitim görmüş, iyi bir ailenin evladıdır. Bab-ı Ali’de katiplik yapmaktadır. Saygısı, giyimi ve kuşamı ile dikkat çeken Ali Bey’in yakın dostu, sırdaşı olarak bilinir.
MESUT BEY: Atıf Bey’in Dayısı olarak bilinir. Tecrübeli bir insandır. Özellikle Çamlıca’yı ve İstanbul’u elinin içi gibi bilir. Bu yüzden insanlarla diyaloğu iyidir. Genellikle insanların konuşmasına, karakterine, davranış biçimine göre insanlarla diyaloga girer.
DİLAŞUP: Fatma Hanım Mehpeyker’den Ali Bey’i ayırmak için evine almıştır. Fatma Hanım, Dilaşup’u saygılı ve dürüst hareketleriyle öz kızı gibi sevmektedir. Ali Bey ile evlendikten sonra, Dilaşup’a iftira atarlar ve satılmasına neden olur. Fatma Hanım bu duruma çok üzülür. Mehpeyker onu alarak eziyet ve sıkıntılarla baş başa bırakır.
ABDULLAH EFENDİ: Suriye’nin en fazla ahlaki sapıklık vasfına sahip, yetmiş yaşlarında aşağılık bir adamdır. Para kuvveti bile kadınlar tarafında bile makbul gelmemiştir ( o derece iğrenç bir adam). Mehpeyker’e her konuda yardım eder.
HIRVAT: Kitap da pek adı geçmemektedir. Abdullah Efendi’nin adamı, yancısı olarak bilinir.
OLAYIN GEÇTİĞİ MEKÂNLAR:
Tabiat veya gezinti yeri olarak adlandırabileceğimiz Çamlıca bir dış mekân örneğidir. Romanda dış dünyayı temsil eden en önemli mekân ise olayların başladığı ve gerçekleştiği yer olan Çamlıca’dır.Bilindiği üzere Tanzimat dönemi yazarlarını romanı kurgularken zorlayan durumlardan biri kadın ile erkeği bir araya getirmenin yarattığı güçlüktür. Bunun için ortak bir bağa veya mekâna ihtiyaç duyulmakta bu sebeple çoğu kez efendi-köle veya akrabalar arasındaki ilişkilerden yola çıkılmaktadır. Bu anlamda Çamlıca vb. mesire yerleri kadın ve erkeğin rahatça görüştüğü bir yer olmasa da bir araya gelebildiği bir mekân olması bakımından önemlidir. Dolayısıyla bir sosyalleşme aracı olan benzeri yerler romanı kurgularken yazarlar için mekân olmanın ötesinde kurtarıcı bir işlev yüklenirler. Çamlıca bu anlamda romanda hayatî bir göreve sahiptir. Mehpeyker ile Ali Beyin karşılaşmaları, tanışmaları, Mehpeyker’in gerçek kimliğinin ortaya çıkması ve ilk tartışmaları hep bu mekânda ve bu mekân sayesinde gerçekleşir. Romanda mekân, olayların gerçekleştiği yer olmanın dışında olayları tetikleyen veya olayların gidişatını belirleyen önemli bir unsurdur. Örneğin, Mehpeyker’in gerçek kimliğinin ortaya çıkışında veya Dilâşup ile ilgili dedikoduların Ali Bey’e iletilip genç kadının gözden düşürülmesinde mekân böyle bir işlev yüklenir. Dolayısıyla Çamlıca yazar için önemli bir yardımcı, roman içinse önemli bir kahramandır. Ali Bey açısından ise hem birleştirici hem engelleyicidir. Yazar, olayların gelişiminde önemli bir işlev yüklenecek olan bu kahramanı bir an önce okuyucusuna tanıştırmanın telaşıyla romana Çamlıca’yla veya mekân tasviriyle başlar. Mekânın bu şekilde kullanımı Çamlıca açısından bir çeşit erken anlatımdır. Başka bir deyişle yazar, Çamlıca’nın önemini bize baştan hissettirir. Ayrıca yukarıda da belirtildiği üzere Ali Bey dış dünyayla teması sınırlı olan bir gençtir. O da tıpkı Çamlıca tepesi gibi şehre dolayısıyla hayata dışardan, uzaktan bakmaktadır. Bu haliyle Çamlıca, Ali Bey’in hayatın dışındalığı’nın veya tecrübesizliğinin de ifadesidir. Çamlıca, Tanzimat nesliyle özdeşleştirilerek yüceltilmektedir. Oysaki Çamlıca romanda bunun tam tersi bir anlama sahiptir.
İKİNCİ MEKÂN EV:
Romanda evin tasviri yapılmamakla birlikte eve ait unsurlar zaman zaman Ali Beyin eve girip çıkışı sırasında isim olarak anılır. Sadece adları anılan bu kısım veya unsurlar sırasıyla evin bahçesi, kapısı, üst kata çıkmaya yarayan merdiven Ali Beyin odasının kapısı ve Ali Beyin yatağıdır. Anlaşılacağı üzere bunlar Ali Bey’in eve girişi çıkışı sırasında takip ettiği, güzergah boyunca adları zorunlu olarak anılan unsurlardır.
ŞAHSİ GÖRÜŞÜM:
Okumuş olduğumuz kitap, Namık Kemal’in yazmış olduğu ilk edebi roman özelliği taşıyan İntibahtır. Romanımızın konusu büyük bir aşktır ve o aşkın getirdiği sorunlar ve pişmanlıklardır. Hatta romanın adını ”Son pişmanlık fayda etmez ‘’ desek bile doğru olur.
Yazarımız, romanı sade ve akıcı bir dille yazmıştır ki ağır ve süslü bir kelime bulunmamaktadır. Bu bakımdan, Tanzimat Döneminin zihniyetini yansıtır. Namık Kemal olayları arka arkaya koyarak okuyucunun kitabı elinden bırakmamasını sağlamış ve okuyucuda kitabı daha da çok okuma arzusu yaratmıştır. Bu özelliği ile ne kadar akıcı ve ne kadar yalın bir dil kullandığını bize bir kez daha göstermiştir. İntibah romanını diğer okuyuculara da, bu aşka tanıklık etmeleri için tavsiye ederim
ROMANDAN ÇIKARILACAK DERSLER:
- İnsan ruh eşini iyi seçmeli.
- İnsan, sevdiğini aldatmamalı.
- Bir ilişkide güven olmaz ise olmaz.
- İnsanlara olduğumuz gibi davranmalıyız, onları hayal kırıklığına uğratmamalıyız.
- Alacağımız kararların sonuçlarını düşünerek hareket etmeliyiz.
Mustafa KUTLAY